Dünyada hiçbir varlık gelişi güzel veya boşuna yaratılmamıştır. Biz anlasak da anlamasak da mutlaka var olmamızda bir gaye bir sebep vardır. İstisnasız her varlık bu maksat doğrultusunda faaliyetlerini sürdürür.

 Her varlık vazifesini icra ede ede hayatını tamamlayıp, dünya yolculuğunu sonlandırır. Bu var olma, İnsanoğluna hangi fiili işleyeceğini kendi iradesine bırakmıştır. Diğer canlılardan çok daha yüksek bir yaratılışa sahip olduğumuzdan ne yapacağımızı, nasıl davranacağımızı, kendimiz belirler, düşünüp taşınır, kalbini ve vicdanının sesini dinler, neticede şu veya bu şekilde yol haritamızı çizeriz  

Diğer bütün canlılar mecburi bir yönde hayatlarını sürdürürken, insan her kararından önce bir kavşakta durur, hangi yola gideceğini kendi iradesiyle belirler.Bunun için insan kendi fiillerinden sorumludur. Her bir varlık kendisinden bekleneni yaparken insan da kendine ait vazifelerini elbette yerine getirmelidir. Hangi neviden olursa olsun, insan çalıştıkça ve ürettikçe gönül dünyası şenlenecektir. Her bir uzvumuz faal duruma geldiğinden bedenimiz sıhhat ve zindeliğe kavuşacaktır.

 Bu noktada şunu ifade etmeliyim: “Allah rızası, ilahî ölçüler, denge, işin olmazsa olmazıdır.” Sırf kazanma hırsıyla, bir üretimi kastetmediğimiz gibi, tasvip de etmemeliyiz.

İnsanların hayrına yapılan çalışmaların tamamı, çalışan insan için dünya ve ahiret saadetine katkıda bulunacaktır.

Burada iki tehlikeye işaret etmeliyiz:

Birinci tehlike, çalışıp kazanma arzusunun, “denge çizgisi”ni aşarak godoşluk boyutuna ulaşması.

 İkinci tehlike ümitsizliktir.Denge, bir altın kuraldır, riayetsizlik pahalıya mal olabilir. Bilhassa toplumu ilim ve tekniğe yönlendirilmesi, insan kalitesinin yükseltilmesi gerekirken, İlim ve teknik, eğitim ve öğretim gibi işlerde çalışanlar sağlam kulplara tutunmazlarsa ümitsizlik kendilerine musallat olup ellerini kollarını mutlaka bağlayacaktır.

 Şeytanîlerin cirit attığı bir dünyada menfi duyguları müspete, yanlış ölçüleri doğruya çevirip insanları hayra yönlendirmek pekte kolay bir iş değildir.Bütün iyi niyetli çabalara rağmen, toplum şer güçlerin asıldığı istikamette delibaş koyun gibi alıp başını gidebilir.

Yola beraber çıktığınız insanlar işi gevşetip yoruldum artık “benden bu kadar” diyebilir.Hayatın bin bir gailesi yolunuzun üzerine oturup geçit vermeyebilir. İşte o zaman insanın en büyük düşmanı olan şeytanın gönüllü uşakları güçlü müesseseler halinde karşımıza dikilebilir.

Başarı, karlı ve dumanlı dağların ardında kalabilir. İşte o zaman o karlı ve dumanlı dağlar umursamaz bir tavırla bize tepeden bakabilir.İnsan bu iki tehlikeden yakasını sıyırırsa hareketlilik, çalışkanlık, üretkenlik, öyle duygular verecektir ki sanki kanatlanıp saadetler içinde güzellikten güzelliğe intikal edip duracaktır.

Sürekli yaratan Allah, sürekli üreten kullarına nice mutluluklar sunacaktır. İşin ahiret boyutu ise kaleme ve kelâma sığmayan ihtişamlarla doludur. Dağ taş, kurt kuş, cümlesi hareket halindeyken bulut, rüzgâr, güneş ve toprak, bir dilim ekmek yememiz için iş başındayken, bizim hareketsizliğimizin ve tembelliğimizin başka bir izahı var mıdır?

 

aksarayhaberci@hotmail.com


13.01.2015 18:09:50

Mustafa Avcı

Yorulan bir toplum olduk

Yorulan bir toplum olduk