İnsanlar bir topluluk oluşturup, yönetici ve yönetilen sınıfı ortaya çıkardıktan sonra çeşitli yönetim tarzları doğmuştur. Monarşi, oligarşi, teokrasi, timokrasi, demokrasi gibi yönetim tarzları ortaya çıkmıştır. Yönetim rejimi ne olursa olsun temel amaç ülkenin asayişin sağlanması, refah seviyesinin yüksek tutulması, halkın adil ve müreffeh bir şekilde yönetilmesidir. Tiranlıkta ise bu anlayış yoktur. Tiranlık bir monarşidir; fakat monarşide monarklar, halkına zulmetmez. Tiranlar ise halkına zulmeder, zorbadır. Tiranlar ile krallar arasındaki fark, tiranların yasa ya da kanunlara uygun olmayan bir şekilde ya bir darbe veya bir entrika sonucunda iktidara gelmişlerdir. Yönetimi ele geçiren tiran ilk başta cömert, yardımsever, iyi bir yönetici imajı çizmeye çalışabilir ama bunlar sadece göz boyamak içindir. Yönetimi ele geçiren tiran kendinden önceki yasaları ve kanunları tanımaz. Tiranın isteklerine, emirlerine karşı çıkan kim olursa dost, düşman, aristokrat, din adamı, zengin, fakir hiçbir ayrım yapmadan ortadan kaldırılır. Bu tutumu sebebiyle halkın düşmanı konumuna gelen bir tiran yerini sağlamlaştırmak için kendine müttefikler bulup, paralı askerler tutar. Bu durumda tiranın varlığı maddi gücüne bağlıdır. Bu masraflar devlet hazinesinden ve halktan aldığı vergilerden karşılanacaktır. Bütün bu yaşananlardan toplumun değerlerinin tek bir kişi tarafından sömürüldüğü, halkın korunması ve refahı için bir kaygı duyulmadığını göstermektedir.

Tarih bu tarz tiranların iktidarına birçok kez şahit olmuştur. Bu yöneticilerin bazıları despotluğunun cezasını canıyla öderken, bazılarının tahtı bile sallanmadan saltanatını zorbalıkla sürdürerek yaşlanıp ölmüştür. Peki bu zorbalar iktidarlarını korumayı nasıl başardılar. Kendi güçleriyle mi yoksa başarılı siyasetleriylemi mi? Hayır ikisi de değil. Halkın tiranın iktidarına ve yaptıklarına sessiz kalmasıdır. Nasıl yüzbinlerce insan kendi hayatlarına bu kadar olumsuz etkisi olan birisine katlanabilir? Sömürülen bu kadar insanın kendilerini sömüren tek bir adamın boyunduruğunda hiç  itiraz etmeden yaşaması korkaklık değil mi?   Fransız yazar Etienne De La Boétie Gönüllü kölelik üzerine söylev adlı eserinde halkın bu kayıtsızlığını şu şekilde eleştirmiştir. " Kendi kendini kulluklaştıran, kendi boğazını kesen halk ,özgürlük ve kulluk seçeneği karşısında bağımsızlığını terk edip boyunduruğu kabul etmiş ve bu kötü duruma razı olmak şöyle dursun, onu arzulamıştır. Eğer özgürlüğüne kavuşmak insana pahalıya mâl olacaksa, onu bu işe kalkışması için sıkıştırmam; insan için yeniden doğal hukuka geçmek ya da başka bir deyişle hayvandan yeniden insana dönüşmek kadar değerli bir şey olamaz." Ancak şaşırtıcı olan durum insanları ezip, sömürüp sırtından asalak gibi geçinen bazı tiranlara halkın kahraman gözüyle bakıp onlara karşı büyük bir hayranlık ve sevgi gösterip hürmet ederler bu kabullenilebilecek bir şey değildir. Nasıl olur da bir katil işlediği cinayet için tebrik edilebilir, nasıl bir hırsıza çaldığı mal için alkış tutulabilir? Bu hayranlığın ve sevginin sebebi ise cahil halkın kendini soyan, öldüren hırsızı, katili kendilerini koruyan çobanları  olduğu sanısına kapıldığı içindir.


2.10.2023 06:37:00

Recep İN

TİRANA HÜRMET

TİRANA HÜRMET