İstanbul’da düzenlenen Nüfus ve Kalkınma Sorunlarının ele alındığı Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu Parlamenterler Konferansı'nın kapanış oturumunda yabancı parlamenterlerle bir araya gelen başbakan, genç ve dinamik bir nüfus için 3 çocuk isteğini yinelerken, kürtaja karşı olduğunu söyledi. Bu düşüncesini de "Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum. Buna kimsenin müsaade etme hakkı olmamalı. Ha anne karnında bir çocuğu öldürürsünüz ha doğduktan sonra öldürürsünüz hiç bir farkı yok. Buna karşı çok daha duyarlı olmaya mecburuz." sözleriyle vurguladı.

Aslında düşünüldüğü zaman çok doğru bir söz. Ancak, sebep sonuç ilişkisi araştırılmadan söylenmiş bir sözdür. Sayın başbakan bu kararı alırken acaba insanları kürtaja götüren sebepler nelerdir hiç araştırdı mı? Öncelikle o sebeplerin araştırılıp ortadan kaldırılması, daha sonra da kürtaj sorununun ele alınması gerekirdi. Çünkü kürtaj bunların sonucunda olan bir durumdur.
Sebeplerden bir tanesi ve en önemlisi her konuda olduğu gibi bu konuda da toplumumuzdaki eğitim eksikliğidir. İstenmeyen gebeliklerin kürtaj dışında engellenebilmesi için toplum, doğum kontrolü konusunda bilinçlendirilmeli ve ücretsiz hizmet verilmelidir.

Diğer bir sebep, ülkemizde her yıl artarak devam eden tecavüz olaylarıdır. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre tecavüz ve taciz gibi cinsel saldırı suçlarının son beş yılda yüzde 30 artış gösterdiği; 2006’da 528, 2007’de 473, 2008’de 577, 2009’da 652 kadının tecavüze uğradığıdır.
Yine TÜİK verilerine göre; 2005–2010 yılları arasında, 100 binin üzerinde kadın cinsel saldırı sonucunda mağdur olmuştur. Şikâyetçi olmayan mağdur kadınların oranı yüzde 40 olarak tahmin ediliyor ki, bu oranı göz önüne alırsak yukarıda ki (TÜİK.) istatistiksel verilerin ancak gerçeğin yarısını ortaya koyduğunu göstermektedir.

2010 yılının ilk 7 ayında ise cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar kapsamında 478 kadın tecavüze uğramış, 722 kadın taciz edilmiş, aile içi şiddet kapsamında 6423 kadın şiddete maruz kalarak hastanelik olmuştur.
Mademki kürtaj cinayet, buna müsaade edilmemeli ve buna karşı duyarlı olmalıyız, o zaman kadınların tecavüze uğramasına da müsaade edilmemeli, o konuda da duyarlı olmalıyız.

Tecavüz ve kürtaj bir kadının hayatında yaşadığı çok basit, alelade bir mevzu değildir. Tecavüz bireyin duygusal yaşamında karşılaşabileceği en yıkıcı olaylardan birisi olup, yarattığı sonuçlar açısından hastalıklar arasında önemli bir yer tutmaktadır. Yapılan araştırmalar mağdurların üçte birinin intihar etmeyi düşündüğünü; birçoğunun da yaşadıkları olay sonucu ömür boyu bu olayın olumsuz etkilerini yaşadıklarını göstermektedir.

Bunların dışında can yakıcı konulardan biriside hiç kuşkusuz kadın cinayetleridir. Gün geçmiyor ki sokak ortasında, işyerlerinde, evlerde öldürülen kadınların cinayetini duymayalım. Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre kadın cinayetleri özellikle 2002 ile 2009 yılları arasında tam yüzde bin 400’lük artış göstermiştir.

Her ne kadar ülkeyi yönetenler kadına yönelik şiddet olaylarında artış olmadığını, aksine düşüş yaşandığını söylese de istatistiklere bakıldığında, Türkiye’de kadına yönelik şiddet olayları son yıllarda artış göstermiştir. 2010 yılının sadece ilk 7 ayında 226 kadın cinayete kurban gitmiştir.

Türkiye’de her gün en az beş kadın cinayeti işlenmektedir. Bunu önlemek için bugüne kadar nasıl bir tedbir alındı? Üstelik öldürülen bu kadınların bir kısmı da devlet güvencesi altındaydı. Maalesef ülkemizde kadın sığınma evi randevu evi sayısının çok altında. Ve buna rağmen tecavüz vakalarında artış oluyorsa düşünülmesi ve yapılması gereken başka çalışmalar olmalıdır.
Yukarıda ki veriler Türkiye’deki acı gerçekleri tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. Buda bize kadın sorununun erkek egemen zihniyeti yaklaşımıyla çözülemeyeceğini göstermektedir.

Birde zina olayı var ki Avrupa Birliği’ne üye ülkelerde bile zina kanunen boşanma sebebi iken, Kuran-ı Kerim “Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o şüphesiz bir hayâsızlıktır, kötü bir yoldur.” (İsra 32) diye buyurmasına rağmen, maalesef Türkiye’de zina hiçbir zaman suç olmamıştır. Sadece bir yorum olarak cezalar uygulanmış. Anayasa Mahkemesi’ne durum intikal edince de suç niteliği tamamen iptal edilmiştir.
Hukukçu bir arkadaşımın anlattığına göre; bizim gibi yazılı hukuk ile iş yapan ülkelerde bir eylemin suç sayılabilmesi için, TCK’ da belirlenmiş olan bir suç kalıbına oturması gerekirmiş. Şayet, o suç kalıbında yazılı olmayan bir suçu işlerseniz, işlediğiniz suç ne olursa olsun TCK’ ya göre suç kabul edilmezmiş.

2004 yılında çıkarılan yeni TCK’ ya zinanın suç sayıldığına dair bir madde konulsaydı bu boşluk doldurulmuş olacaktı ve zina suç sayılacaktı. Ancak bu konuda gerek iktidar partisi gerekse muhalefet partileri tarafından gerekli hassasiyet gösterilmediğinden ciddi bir girişimde bulunulmamış ve bu madde TCK’ ya konulmamıştır.

Kısacası; daha önce muallâkta olan zina durumu, yeni TCK’nin hazırlanması ile Türkiye Cumhuriyeti devleti yaslarına göre resmi ve hukuki olarak suç olmaktan çıkartılmıştır.

Şimdi, Türkiye’de toplumu kürtaja götüren bu kadar sebep varken, bu sebepleri ortadan kaldırmak için en ufak bir çaba sarf edilmezken, bunların sonucunda oluşan kürtajı yasaklamakla ne yapılmak isteniyor?. Tabir caizse, bataklığı kurutmak yerine sinek öldürülüyor. Ancak unutulmamalıdır ki bataklık kurutulmadığı sürece, o bataklık sinek üretmeye devam edecektir. Buda toplumu kanunsuz yollara sevk edecek, ehliyetsiz kişilerin eline düşürecektir ve sonuçları daha vahim olacaktır.
Kaş yapalım derken göz çıkarmayalım.


13.06.2012 00:00:00

Mustafa Avcı

Ne Yapılmak İsteniliyor

Ne Yapılmak İsteniliyor