Bu gün yapılan araştırmalar sonucu elde edilen bilgilerden yaptığım alıntıların ışığında Çanakkale’de, cephedeki din görevlilerinin katkılarından bahsetmek gereği duydum…

Çanakkale’de, bir milletin ve onun temsil ettiği medeniyetin nurunu söndürmek için gelmiş düşmana karşı duran askerlerin en önemli teşvik unsuru, cephede görev yapan din görevlileri olmuştur diyebiliriz. Vatan sevgisi, galibiyete inanç ve her şeyden önemlisi askerin sahip olduğu manevi değerler göz ardı edilmemelidir.

Osmanlı Devleti’nde din görevlileri sivil hayatta görev yaptıkları yere göre birtakım isimler aldıkları gibi, askeriyede de tabur imamlığı, alay imamlığı, ocak imamlığı, gemi imamlığı; alay müftüsü ve ordu şeyhi gibi isimler almışlardır.

İmamların rolü askerlerin, cephede dinî ihtiyaçlarının yerine getirilmesinin yanında taarruz öncesi ve sırasında askerin gayretini artırıcı telkinlerde bulunmaktan ibaret olagelmiştir.

Protokolde yüzbaşıdan önce kolağasından sonra gelen alay imamları terfi ederek “alay müftüsü” olurlardı. Alay müftüleri Osmanlı askerî teşkilâtında askerin maneviyatını yükseltmek için onlara dinî bilgiler ve zaman zaman vaazlar vermek, bazen de teçhiz ve tekfin işleriyle ilgilenmekle görevli askerî memurdu. Alay müftüsü protokolde binbaşıdan önce gelirdi. Osmanlı Devleti’nin sonuna kadar alay müftülüğü varlığını korumuştur.

Muharebeler sırasında askere telkinde bulunan ordudaki din görevlileri, gerektiğinde ellerine silah almaktan çekinmemiş, düşmana hücuma katılmışlardır. Bir kısmı gazilik mertebesine ulaşırken bir kısmı da şehit olmuştur. Bu kahramanlardan cephede yaralanarak tedavisi için İstanbul’a getirilen bir gazi imamın sözleri bu hakikatin tespiti adına büyük önem arz etmektedir

“Biz her zaman olduğu gibi kahraman yavrularımızın arasında ifayı vazife ediyorduk. Onlarda teşvik ve teşci’ edilmeye hiçbir ihtiyaç yok idi... Düşman üzerine arslanlar gibi hücum ediyorlar, boğuşuyorlar hiçbir zaman hiçbir şeyden ürkmüyorlardı. Yükselen “Allah Allah...” sedasından başka bir şey işitilmiyordu. Bu öyle ruhanî ve ulvi bir an idi ki, bunun karşısında, yapacak hiçbir vazifesi olmayarak, bizden bir kelime-i teşvik ve teşci’ bile beklemeyen er oğlu erler arasında dolaşmak zait bir şey gibi geldi. Ben de hemen orada boş bulduğum bir silaha sarılarak hücuma iştirak ettim. Bir müddet dövüş-tüm ve nihayet sağ tarafımdan bir kurşunla mecruh oldum...”

3. Kolordu Komutanı Esat Paşa da hatıratında tabur imamlarının ellerinde Kur’an olduğu hâlde as-kerin önünde ilerlediğini belirtmektedir. Tabur imamlarından askerin önünde muharebelere iştiraki ve sonra işgal edilen siperlerin geri alınışı ile ilgili bir başka hadise ise Tanin Gazetesi muhabiri tarafından şöyle anlatılmaktadır:

“30 Haziran 1915: Önceki gün sonuçlanmış sanılan muharebe, dün yine bütün şiddetiyle devam etti. İngilizler öğleden sonra saat biri yirmi geçe Arıburnu’nda sağ tarafımıza karşı şiddetle tecavüz ettiler ve bu hücumu bir taraftan himaye etmek diğer taraftan da umumi göstermek için bütün cephede şiddetli bir ateş açtılar. Fakat birliklerimiz İngiliz hücumunun ilerlemesini beklemeye lüzum görmeyerek derhal karşı koydular. Bir elinde kılıcı, diğer elinde Kur’an-ı Kerim olduğu hâlde tekbir ve tehlil (Kelime-i Tevhit) ile ileri atılan tabur imamı düşmanın birkaç adım ilerlemeye muvaffak olan askerlerini kovduktan sonra ileri siperlerden ikisine girdiler. Cephede imamların asker üzerindeki bu etkisi ve muharebelerde ifa ettiği vazife müttefik askerlerinin hatıralarında da yerini almıştır. Deniz çavuşu F.W. Johnston Türk imamlarının “Allah! Allah! Allah!” diye bağırdıklarını, bu seslerin kendisinde bir ürküntü meydana getirdiğini nakletmektedir. Din görevlileri, cephede gösterdikleri bu kahramanlıklara fazla ehemmiyet vermeyeceklerdir. Zira yapılan bu iş o kadar büyütülecek bir durum da değildir. Onların yerinde kim olsa aynısını yapar, gerektiğinde eline silahı alır, düşmana hücum ederdi. Burada önemli olan vatan ve milletin selametidir. Cepheye giden herkes, kaybedilen her bir siperin bir milletin geleceği ile ilgili olduğunun farkındaydı. Onlar muharebe meydanlarında elinden Kur’an’ı, dilinden ise duayı bırakmamışlardır. Neticede cephede Mehmetçik ile yeri geldiğinde omuz omuza muharebe eden din görevlileri kendilerine düşen vazifeyi en iyi şekilde yapmışlardır.


21.03.2015 15:24:22

İshak Pekgöz

MUHAREBELERDE DİN GÖREVLİLERİ

Bu gün yapılan araştırmalar sonucu elde edilen bilgilerden yaptığım alıntıların ışığında Çanakkale’de, cephedeki din görevlilerinin katkılarından bahsetmek gereği duydum