Tabanda ölçülü hareketle, ayrı partilerde çalışmak elbette demokrasinin gereği, ancak tavanda yani DEVLET söz konusu olduğunda hiçbir ayrı hareket meşru değildir ve zinhar yanlıştır.

        Milliyetçi, Ülkücü, muhazakar, Dindar ve Ulusalcı kesimler; neden DEVLET anlayışında birleşemiyorlar da zafiyetine sebep oluyorlar?  Osmanlının nelere katlanarak, nasıl bir DEVLET kurduğunu, onu yaşatmak için nelere katlandığını bu beş kesimin iyi bilmesi gerekmez mi?

         Osmanlının, DEVLETİ yaşatmak için katlandığı, fedakârlık ve acıların;  hanedanının dışındaki yöneticiler DÖRTTE BİRİNE katlansalar idi, Osmanlının başına gelenlerin hiçbiri gelmezdi.

        Türkiye Cumhuriyeti Devletini de seçilerek veya atanarak yönetenler, hanedanın DEVLETE gösterdiği hassasiyetin üçte birisini göstermiş olsalardı, şimdiye çoktan lafta denildiği gibi gerçekten büyük devlet olurduk.

        Gerçek tarihe ve başımıza gelenlere baktığımızda, yöneticilerden; DEVLETİN ne olduğunu bilenlerin ve ona bağlı kalanların sayısının yüzde sekiz onu geçmediğini görüyoruz. Özellikle siyasi arenaya bakar isek bu oran daha da düşüyor. Çünkü Devletin temellerine, ehliyetsiz ve liyakatsiz atamalarla dinamit koyarak,  bunu yapıyorlar.

        Uydurulan Tarihi ezberleyerek birilerine hakaret veya övmek için kullananları yahut ta herhangi bir partiye yaranmak için gerçekleri istismar edenleri,  dikkate almıyor, onları saymıyoruz. Dine nasıl iman gerekiyorsa devlete ve onun bekasına da öyle iman gerekir diyenleri kastediyor, onları önemsiyoruz.

        Öl deyince ölen, ver deyince veren, her türlü aldatmalara ve perişanlığa rağmen Devletine sadakatten ayrılmayan, tarlasıyla, bağı bahçesi ve hayvanlarıyla uğraşarak zar zor geçimini sağlayan evlatlarını yetiştirmeye çalışan vefakâr halkımıza en ufak bir diyeceğimiz yoktur ve olamaz da.

       Milletimizin parası ile okuyan, oyu ile seçilen, hizmet etmesi için atanan, fakat milletine vefadan bi haber olanları kastediyoruz.

       Önüne konan mevki ve makam için veya önüne konan üç beş kuruş için DEVLET in BEKASINI hiçe sayanlar 623 senelik İmparatorluğu, makam, mevki ve para hırsından yıkmışlardır.  

       1923 yılında kurulan genç DEVLETİMİZİ ve kurucularının nelere katlanarak, kurduklarını bugün pek az bilen vardır. Biliyorum diyenlerin çoğu ezberci ve taraf olduğundan bilinmesi gereken gerçekler ne yazik ki bilinmiyor.

      Birinci Meclisle en kritik dönem atlatıldıktan sonra,  meclisin feshedilerek, seçime gidilip ikinci meclisin teşekkülüne baktığımızda, birinci mecliste bulunan çok önemli kişilerin aday gösterilmediğini görüyoruz.

       Dolaysıyla, Kuvayı millîye ruhu DEVLETİN, MİLLETİN ve CUMHURİYETİN tarifine tam yansıtılamadığından arzulanan birlik sağlanamamıştır. Çekilen çilelerin, ıztırapların, ayrılıkların asıl kaynağı buradan gelmektedir. Diğer sebeplerin birçoğu uydurma veya tali sebeplerdir.

       Tavan şunu dedi, bunu dediden yola çıkarak, milliyetçilik, ülkücülük ve muhafazakârlık yapılmamalı, tavandaki konuşmalar AKIL süzgecinden geçirilmelidir. Geçmişi ve geleceği düşünmek için aklımızı ve birikimimizi kullanmalıyız.

       Akılsız baş ya karın ağrıtır, ya da baş diye atalarımızın güzel sözü hiç unutulmamalı. Bu gün itibariyle, ne yazik ki milliyetçi, ülkücü ve muhafazakâr inançla yetişmiş, ömrünü bu uğurda tüketmiş insanlar birbirine karşı mücadele vermek zorunda bırakılmışlardır.

       Birbirine karşı mücadele veren yetişmiş insanlar, DEVLETİN BEKASINI ve milletin birliğini korumada başarılı olmaları için, birbirlerine kıymamalıdırlar. Tarih bu tip olaylarla doludur.

       Tanzimat´tan, İttihat Terakki den, İkinci Meclisten, 1933 ten, özellikle 1947 den bu yana, ne değerli insanlar harcandı,  Devletin gerçek sahiplerinin başına gelmedik kalmadı. Ayrılıkta azap var diyen dinimizin emrine uysaydık başımıza gelenlerin hiç biri gelmez dı.

        1969 da en güçlü ve başarılı, DEMİREL hükumeti içten yıkıldı, bir daha güçlü hükumet kurulmadı arkasından ihtilal geldi, her şeyi perişan etti. Ülkenin, kalkınması yüzde on-on iki iken ikilere üçlere düştü. 

       Muhsin Yazıcıoğlu´nun bir grup arkadaşıyla, nedeni henüz bilinmeyen sebeplerle ayrılması yürekleri mi soğuttu yoksa yürekleri mi yaktı? Yıllar oldu hala yara kapanmadı.

      Şimdi de MHP bir daha bölündü İYİ PARTI ortaya çıktı. Bu bölünmenin, görünmeyen nedenlerini, niçinlerini irdelemenin zamanı değil. Mahalli seçimden sonra ele alırız. Şu an tek denecek şey dün gerektiğinde ölüme, ceza evlerine beraber gidenler, dününüzü unutmayın. Bir gün yeniden beraber olacağınızı, düşünerek konuşun ve hareketinizde ölçülü olun ki yara açılmasın.

      Vatan, Millet ve Din için canını vermekten, geleceğini tehlikeye atmaktan çekinmeyenler, Allah aşkına biraz güçlenince, İKTİDARA doğru yürüyünce AMİP gibi bölünmekten vaz geçin. Mevcudunuzu koruma hırsı sizi zehirlemesin. Elbet bir gün gelecek oturduğunuz yerlerde başkaları oturacak.

      Bu Millet, güveneceği, dayanacağı ekip istiyor, arkasından gitmeye hazır. Şu an halkımız kendini tam güvende hissetmiyor, geleceğine umutla bakarak yaşayamıyor. En kısa zamanda iktidar mensupları ve iktidar ortağı, hatta muhalefet bunu görmeli ve gerekeni de yapmalı.

      İlimize gelince, particilikten önce parti mülahazalarının çok üstünde olan ihtiyaçlarda ve hizmetlerde vekillerimiz; İlknur İnceöz´ den, Cengiz Aydoğdu´ dan, Ramazan Kaşlı´ dan ve Ayhan Erel´ den, belediye başkanımız Haluk Şahin Yazgı´ dan birlik, dirlik ve anlayış bekliyoruz.

                

      Alpaslan Türkeş, bildiğimiz kadarıyla Süleyman Demirel´le Devlet meselesinde hiç ayrılmadı kavga etmedi. Particilik hususunda çeşitli atışmalar ve laf sokuşturmaları oldu. Hatta Demirel´´ bana Ülkücülere katil dedirttiremezsiniz, tesbih çekenle silah çeken bir olmaz´´ diyerek tarihe not düştü.

      Bu sözden dolayıda başına gelmedik kalmadı, ancak hepsinin altıdan da kalkmasını bildi. Dolaysıyla Türkeş´le DEVLET konusun da beraber yürüdüler.

                                      HAYIR, OLA, MUVAFFAK OLA, MUZAFFER OLA.

 


12.10.2018 11:49:40

Rasim Gül

Neden Birleşemezler?

Milliyetçiler, Ülkücüler, Muhafazakârlar, Dindarlar Ve Ulusalcılar, Neden Devlet Anlayışında Birleşemezler?