Herkesin bildiği gibi insanoğlunun aslı bir damla sudur. Topraktan halk edilen Âdem Aleyhisselamın suyu ise kudret eliyle yoğrulan çamura üfürülen ruhun ve teneffüs ettiği havanın içindedir. Biz böyle duyduk,böyle okuduk.

Her halinden ve tüm yaşantısından sorumlu ve halife sıfatını taşıyan bir insanın akışı sert taşların arasından fışkıran suyun çeşitli merhale ve mesafelerden sonra çıktığı yere geri dönmesi gibidir.

 Kısacası insan, su gibi kaptan kaba sokulduktan sonra, en-nihayeti Allah’tan gelmiştir, ve yine Allah’a dönecektir. İnsan bu haldeyken artı bu halinin bilincinde iken hala hülyalar hala rüyalar peşinde koşup durmaktadır.

Hayatı tüm cilveleri ile yaşayan ve yaşarken de her şeye göğüs geren insan veya insanlar,  Su misali kıvrım kıvrım akarken üzerine dökülen kirli atıklar sebebiyle çevresi tarafından kirletilmek istenmekte ve Rabbine arınmış olarak varması zorlaştırılmaktadır.

Ana karnından makbere (berzaha) oradan da yüce dost’a giden yolda insanlar tarihi seyir içinde bir mihver oluşturmaktadır.

Kâinatta her şey bir şey etrafında dönmekte iken İslam’dan uzak gaflet içinde yaşayan birçok insanın serseri mayın gibi nerde, ne zaman nasıl, kime, ne şekilde çarpacağı, çarptığı kütlenin (insanın) yaklaşma istikametini ve açısını hangi ölçüde değiştireceği bilinmemektedir.

İşte hal böyle iken yani zaman tünelinin sonuna doğru yaklaşan insanın hala tünelden çıkmama gibi bir hayale ve hülyaya dalması kadar büyük bir hiç olabilir mi ne dersiniz?

Eğer bu yaşantının bitmeyeceğini düşünen bir topluma veya bir ferde sen hala bir hiç diyemiyorsan hatta diyemiyorsak, bizimde bir hiç olmadığımızı iddia edebilir miyiz?

İşte bu zorluklar ve bu mücadeleler bizleri sonu görünen yolda haktan uzaklaşmamıza sebep olmamalıdır. Aksine bizi hakka ve doğruluğa götürmesi gerekmektedir.

aksarayhaberci@hotmail.com


5.01.2015 18:54:29

Mustafa Avcı

Geldiğimiz yere dönmek zorundayız

Geldiğimiz yere dönmek zorundayız