Yaptığı hiçbir şeyin yanına kâr kalmayacağı, bir gün mutlaka bütün yaptıklarından hesaba çekileceği, en küçük iyiliğin karşılıksız kalmayacağı ve en küçük kötülüğün de cezasız kalmayacağı şuurunda olan bir insan elbette sorumluluğunu bilmeli, olgun ve kaliteli insan olma yolunda çaba sarf etmelidir.

            Kaliteli insan olabilmek için başta din,  aile mefhumu, arkadaş hakkı, dostun hakkı, çalıştırdığın kişilerin hakkı, komşu hakkı, hayvan hakkı, vesaire vesire.Kişi bunlara riayet etmezse, yukarıdaki saydığım hakları gözetmezse kaliteli insan olma şansı hiç yoktur, hatta sıfırdır.

            Kişi arkadaşının ailesini, kendi ailesi gibi gözetmeli, ırz ve namusunu korumak için elinden geleni yapmalı, emanete ihanet etmemelidir. Atalarımız bu hususta destanî örnekleri sergilemişlerdir.

            İnsan dini, iffeti,  namusu için yaşar, inancını kaybetmiş namus duygusunu yitirmiş kişi ve toplumlar neye yarar ki !

           Her zaman dediğim gibi; Yemek ve içmekten, şehvanî arzularını yerine getirmekten ibaret olan bir yaşantı hayat değildir.

            Onun için Müslüman kişi hem kendi inancını ve namusunu, hem de akraba, eş dost, arkadaş ve tüm Müslümanların din ve namusunu, ırzını korumayı kendisine şiar edinmedikçe ve bu hususta gereğini yerine getirmedikçe insanlık vazifesini yapmış sayılmaz. Gerçek yaşanmış bir hikâyeyi bu gün sizlerle paylaşmak istedim. 

           Birinci Dünya savaşı yıllarında genç bir delikanlı askere alınır. Yaşlı bir annesi, genç bir hanımı ve küçük bir çocuğu vardır. Bunları emanet edecek yakın bir akrabası olmadığından baba dostu bir komşusuna varır, anne, hanım ve çocuğunu ona emanet eder.

           Baba dostu komşusu yaşlı zat seve seve bu vazifeyi yaşlı omuzlarına yüklenir. Uzun savaş yılları bitmek tükenmek bilmez. Gencin askerlik yılları uzadıkça uzar. Bu arada yaşlı baba dostu, ailenin bütün maddi ihtiyaçlarını karşılar.

           Küçük çocuğun terbiyesi ile meşgul olur. Her hangi bir tasallut olmaması için günlerce, aylarca, hatta yıllarca göz kulak olur.  Geceleri evin etrafını dolaşır, kontrol eder. Bu durum gencin askerden dönmesine kadar böyle devam eder.

           Genç askerden gelince, Baba dostu ihtiyar zat Allah Teâlâ?ya Hamdi senalar eder. Kendisine emanet edilen bu üç can?a hiç bir zarar gelmeden vazifesini yaptığı için Rabbine şükreder. Gence, evladım hoş geldin, sefalar getirdin. Vatan için, bizim için nice sıkıntılara katlandın. Su anda ailene kavuştun. Benim üzerimden çok ağır ve mesuliyetli bir yükü almış oldun der.

           İşte o atalarımız böyle dostluklar, böyle arkadaşlıklar ve komşuluklar kurmuşlardı. Onlar emin insanlardı. Arkadaşının, komşunun, din kardeşinin ve hatta gayri Müslim komşularının bile ırz ve namuslarını kendi namusları bilir, onları kendi aileleri, kızları, gelinleri gibi görür ve korurlardı.

         O Atalarımızın yaptığı işlerle bizim yaptığımız işleri kıyas edersek. İster istemez karşımıza büyük uçurumlar çıkıyor.

         Koskoca mahalledeki insanlar birbirlerini ahlakı yapılarına varıncaya kadar biliyorlarmış. Biz ise o nimetten hiç haberdar değiliz. Apartmandaki kapı komşumuzu bile tanıyamıyoruz yorumu size bırakıyorum.

 

                    Hadisi Şerif

 ?Müslüman Müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir?.

   

aksarayhaberci@hotmail.com


10.06.2015 09:15:47

Mustafa Avcı

Emanete ihanet edilmez

Emanete ihanet edilmez