Siyaseti de!, akla gelebilecek her türlü idareyi de mutlaka mert, cesur ve ferasetli insanlar yapmalı!

 Siyaseti, idareyi yiğit, mert ve cesur, aynı zamanda ferasetli insanlar yaptığında müspet manada nelerin başarılacağı!, aksine korkakların bu seçilmiş veya atanmış makamlarda bulunmalarının ise sebep olacakları menfiliğin aynası 1950-2017´dir!!!

  Türkiye´de bu tarihler arasında önce 1950-60 yıllarında kesintisiz olarak merhum Adnan Menderes in Başbakanlığındaki samimi, milleti ve milletin değerlerini seven, sevmekle kalmayıp koruyan hükümet.

   Ardından ise 1983-1991 yılları arasındaki Menderes´in duygularına sahip olan Özal ve daha sonra ise tüm dış ve iç baskılara rağmen Türkiye´nin ilk ve tek denk bütçesini yapmayı başaran Erbakan hükümetleri 1950´den günümüze kadar kesintisiz olarak birbirilerine iktidarı demokratik yollarla devretselerdi şu andaki konumumuz ne olurdu?!!! Bunu hiç düşündünüz mü?!!!

TÜRKİYE SİYASETİ VE İDARESİNDE KORKAKLAR DEĞİL CESURLAR OLSAYDI AB´NİN POTRONUYDUK!

   1950´den şimdiye kadar iktidarlar kesintisiz olarak demokratik yollarla bir birine devredilmiş olsaydı Şeksiz ve şüphesiz kesinlikle hem ekonomik, hem demokratik olarak en kötü ihtimal ile şu anda Avrupa Birliğinin içinde ve bu birliğin patronu konumunda olurduk.

   Olmazdık diyenler var ise bu tutumları ya bunu ciğere uzanamayan tilkinin mundarlık  numarasıdır veyahut ta akla ziyan siyasi taassuptan öteye bir şey değildir.

 SÜLEYMAN DEMİREL 1965 SEÇİMLERİNDEN SONRA MİLLETİN TAM DESTEĞİNİN MESAJINI ALIP BU MESAJIN GEREĞİNİ SICAĞI,SICAĞINA YAPSAYDI DARBELER 52 YIL ÖNCE TARİH OLURDU 

     Kanlı 27 Mayıs 1960 darbesinden sonraki 10 Ekim 1965´de yapılan 2. Genel seçimlerde milletimiz tarafından o zamandan şimdiye kadar hiçbir partiye nasip olmayan desteği Süleyman Demirel´in genel başkanlığındaki Adalet Partisi(AP)ne verildi.

    Sandığa giden seçmenlerin %53´ünün desteğini alan Adalet Partisi(AP)  240 milletvekilliği kazandı.

    CHP ise%  28,7´lik oy oranıyla AP´nin milletvekillerinin sayısının 106 eksiğiyle 134 milletvekili kazanırken Millet Partisi % 6 oy ile 31 milletvekili, YTP % 3.7 oy ile 19 milletvekili TİP % 2.9 oy ile 15 milletvekili CKMP % 2.2 oy ile 11 milletvekili kazandı.

     O günden şimdiye kadar hiçbir partiye nasip olmayan bu %53´lük millet desteğini alan Demirel Cumhurbaşkanı Erdoğan´ın Başbakanlığında önce 2007 yılındaki 27 Nisan E bildirgesindeki duruşu sergileyebilseydi.

    Siyasetin tıkandığını görme feraseti gösterip o zamanki yapıldığı gibi hemen erken seçim kararı alınsaydı darbecilerin kozları ellerinden alınırdı.

    Ardından ise Cumhurbaşkanının Millet tarafından seçilmesinin önünü açan o yıl yapılan ve daha sonra ise 2010 yılında yaptırılan referandum gibi bir çalışmaları yaptırabilseydi.

  Bu Referandumlarla bir taraftan milletin kendi başkanını direk seçmesi ve merhum Menderes ve arkadaşlarını ülkemizi hızla her yönüyle yükseklere taşımalarının önünü kesmek için yapılan 27 Mayıs´ı gerçekleştirilenler yargılansaydı.

    Türkiye´de o tarihten itibaren darbeler tarih olurdu.

   Darbeler tarih olacağından ne 12 Mart 1971, ne 12 Eylül 1980 darbesi, nede 28 Şubat 1997 Post modern darbesi olurdu.

   Hatta v e hatta sonradan çıkma 367 dayatmasını destekleyen, dinimizi ve dindarların yaptıklarını suç sayan 27 Nisan E. Bildirgesi olurdu

DEMİREL 12 EYLÜL´E ERDOĞAN´IN 27 NİSAN-15TEMMUZ´DAKİ DİRENCİNİ GÖSTERSEYDİ AB ÜYESİYDİK

    Konu başlı başına bir akademik inceleme olduğundan teferruata girmeden 12 Eylül Darbesi olmasaydı nasıl o zamanki AET, günümüzün AB üyeliğine  girebileceğimizi, hem de ayağımıza gelerek bize nasıl  AB üyeliğinin altın tabakta verileceğini gelin birlikte dönemin gerçekleri ışığında inceleyelim.

    O zaman dünya iki grupluydu birisi bizimde içinde bulunduğumuz, bulunmakla da kalmayıp ABD´den sonra en güçlü orduya sahip olmamız nedeniyle  hür dünyanın koruyucusu olan NATO ve onun karşısında doğu bloku ülkelerinin Varşova Paktı vardı.

    Avrupa ve ABD  var güçleriyle Sovyetlerin ve dolayısıyla komünizmin dünyaya hakim olmasını önlemeye çalıştıklarından şimdiki gibi İslamo fobi ´de yoktu.

    Avrupa ülkelerinin Varşova paktına karşı korunmasını yüklenmemizin yanında Yunanistan´ın ise Kıbrıs Barış harekatın bahane ederek NATO´dan ayrılması bizim elimizi daha da güçlendiriyordu.

    Hatta birçok kaynakta Ocak 1978´de bu konuda AET´nin Türkiye´ye tam üyelik daveti yaptığını Ecevit´in ise bunu ret ettiği belirtiliyor.

    Demirel önce 12 Mart, ardından ise 37. Yılını idrak ettiğimiz Kenan Evren ve emrindeki  kuvvet komutanlarınca oluşturulan 12 Eylül cuntasına Cumhurbaşkanı  Recep Tayyip Erdoğan´ın direndiği gibi direnseydi AET bizi altın tabak içindeki davetiyeyle Yunanistan la birlikte birliğe alacaklardı.

   O zaman ne Kıbrıs meselemiz olacaktı, nede  daha sonraki olumsuzluklar olmayacaktı ve Türkiye´nin AB üyeliğiyle elde edeceği maddi ve manevi gelişmelerle şu anda bu birliğin patronu konumunda olacağımızdan daha çok mağdur ve mazluma da yardımcı olabilecektik.

    Aklı olanların bundan sonraki her sandığın başına vardığında Menderes, Özal, Erbakan ve Erdoğan´ın cesaretiyle yiğitliğini ve ferasetlerini, diğerlerinin ise korkaklığını ve pısırıklığını, hatta 27 Mayıs 1960 ile 28 Şubat 1997 Post Modern darbesi ile  sonradan çıkma 367 dayatmasında cuntayı destelemelerini,27 Nisan E Bildirgesinin altına imza atacaklarını söyleyenleri görerek gerekeni ona göre yapmaları dileğiyle.

    Rabbim Yar ve Yardımcımız Olsun.

 

 

 


12.09.2017 09:21:39

Ali Genç

Demirel´de Erdoğan cesareti olsaydı Türkiye AB´nin patronuydu

Demirel´de Erdoğan cesareti olsaydı Türkiye AB´nin patronuydu