Bütün toplumlarda büyük bir bozulma yaşanıyor.Bu bozulma hem itikadî, hem amelî, hem de ahlâkî yönden çılgınca devam ediyor.

Her zaman varlıkları ile gurur duyduğumuz dürüst yaşantıları ve sözleri ile bu günkü yaşantılarımıza ışık tutan atalarımız, kötülüklere karşı çok duyarlı ve tepkiliymişler.

Onun için kötüler, kötülük yapmaya, zalimler zulüm yapmaya cesaret edemezlermiş. Çünkü karşılarında toptan bir toplumu bulurlarmış.

 İnancımız ve bu inancımıza paralel olarak gelişen örf ,âdetlerimiz ve medeniyetimiz bizlerin rasgele davranmasına, müsaade etmiyor ve etmesi de asla mümkün değildir.

İnsanlarda bu disiplinli ve fakat külfetsiz yaşantıdan, şikayet etmiyor, severek, isteyerek, beğenip benimseyerek hayatlarını idame ettiriyorlarmış. Aile, akraba, arkadaş, komşular ve bütün İnsanlar arasında karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı bir diyalog varmış.

Birbirlerinin kıymetini bilip ve birbirlerine asla ihanet etmezlermiş, İnsanlar kardeşinin namusunu malını kendi namusu, kendi malı gibi korurlarmış.

 Yani inançlı milletler tam bir fazilet toplumu oluşturmuşlar. Hırsızlık, gasp, adam öldürme, zina, içki ve benzeri kötülükler çok nâdiren rastlanan işlerdenmiş ve kötülükleri irtikap edenler hemen halk tarafından cezalandırılırmış.

Böylece toplumda kötülere ve bu gibi kötülüklere asla fırsat verilmezmiş. Yani bu saymış olduğum hareketleri yapanları kanundan yasadan önce toplumun kendisi olan halk kendi elleri ile cezalandırırmış. Ama zamanımıza bakarsak ne kadar neme lazımcı olduğumuzu bariz bir şekilde görürüz.

Yanımızda kapkaççılık yapılsa, adam öldürülse gasp ve hırsızlık yapılsa görmezlikten geliriz. Çünkü bizde “Bize değmeyen yılan bin yaşasın“düşüncesi var. Demek ki bizler atalarımızın göstermiş olduğu özveriyi gösteremiyoruz ki çevremiz ve biz, hızlı bir şekilde uçuruma doğru ilerliyoruz.

Ecdadımız Osmanlıdan iki örnek vermek istedim…

16. asırda Osmanlılara esir düşen bir İspanyol,iki sene esir kaldıktan sonra kaçmış ve hatıralarını kaleme almış.Türkçeye iki ayrı tercümesi bulunan bu kitap ta bir cümle çok dikkat çekicidir.Diyor ki Güneş İstanbul’da hiçbir Müslüman’ın üzerine,o Müslüman yatağında uyurken doğmaz..Güneşin doğmasına bir saat kala seher vaktın de büyük Türk’ten(padişahı kastediyor) ,en zelil dilenciye kadar Müslümanlar ayağa kalkar ,hazırlanır ve namaz kılarlar.Bunun için onların uyurken üzerine güneş doğmazdı diyor.

17. asırda Osmanlı ülkesi hakkında THEVATON’ da şunları yazmaktadır: “Bir milyonluk büyük İstanbul’da dört yılda dört katil vakası görülmemiştir. Ticârî eşyalarla dolu olan muazzam kervan saraylar bir tek adam tarafından korunuyor

.” Peki bize ne oldu da o fazilet toplumundan böyle bir rezalet toplumu meydana getirdik.

Neredeyse kötülüklerde, ahlâk dışı yaşantılarda gayri Müslimlerden hiçbir farkımız kalmadı.! İnsanımız çılgınca kötülüklerin içine dalıp gidiyor, haram, helâl hudutlarını çiğniyor, bunları yaparken de vicdan azabı çekmiyor, soruyorum sizlere Bize ne oldu?

 

 

aksarayhaberci@hotmail.com

 

 


28.11.2014 00:00:00

Mustafa Avcı

Bize ne oldu`

Bize ne oldu?